Her gün kullandığımız ürünlerin ardında, gözle göremediğimiz devasa bir su tüketimi gizli. Bir fincan kahve için yeterli miktarda çekirdek yetiştirmek, işlemek ve taşımak için 140 litre, basit bir tişörtün üretimi için 2.720 litre, tek bir kot pantolonun üretimi için yaklaşık 10.000 litre su gerekiyor. Yani yalnızca soframızdaki veya musluktan akan suyun değil, tükettiğimiz her ürünün bir “gizli su maliyeti” bulunuyor. Bu görünmeyen tüketim “su ayak izi” olarak adlandırılıyor.
Su ayak izi, hem doğrudan su kullanımını hem de üretim sürecindeki dolaylı su kullanımını ele alır. Doğrudan su ayak izi; bir tüketicinin veya üreticinin su tüketimini ve su kullanımına bağlı kirlilik değerini ifade ederken, dolaylı su ayak izi ise tüketilen veya üretilen ürünlerin üretimi için gerekli su tüketimine ve kirliliğe tekabül eder.
Su ayak izi kendi içinde üç sınıfa ayrılır. Mavi su ayak izi nehirler, göller ve yeraltı suları gibi tatlı su kaynaklarının kullanımıdır. İçme suyu, tarımsal sulama ve sanayi üretiminde kullanılan bu su, doğrudan doğal kaynaklardan çekildiği için en kritik tüketim kalemlerinden birini oluşturur. Yeşil su ayak izi, tarım ürünleri için kullanılan yağmur suyunu ifade eder. Toprağa düşen ve bitkiler tarafından kullanılan bu su, özellikle tarım ve orman ürünlerinin üretiminde önemli rol oynar. Gri su ayak izi, üretim sürecinde ortaya çıkan kirliliğin doğaya zarar vermemesi için gerekli tatlı su miktarıdır. Yani, üretim sırasında oluşan kirliliğin seyreltilmesi için gerekli su miktarını ifade eder.
Dünya kuraklık tehdidi altında
Artan nüfus ve iklim değişikliğiyle su ayak izi birlikte giderek daha kritik bir hale geliyor.
Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Kuraklığa Dayanıklılık İttifakı (IDRA) tarafından yayımlanan “Drought Hotspots Around the World 2025” raporu, su sıkıntısının dünya genelinde ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor. Rapora göre, 1,84 milyar insan kuraklıktan etkileniyor ve bunun yaklaşık %5’i yani 94 milyon kişi şiddetli veya aşırı kuraklık koşullarında yaşıyor. Afrika Boynuzu, Güney Amerika’nın kuzey bölgeleri, Orta Asya ve Akdeniz Havzası, raporda tarımsal üretim, su güvenliği ve gıda erişimi açısından en kritik risk alanları olarak öne çıkıyor.
Türkiye su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor
Maalesef Türkiye, artık su zengini bir ülke değil. Doğal Hayatı Koruma Vakfı verilerine göre Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yalnızca 1.519 metreküp ve bu değer bizi “su stresi yaşayan ülkeler” arasına sokuyor. Üstelik bu miktarın 2030 yılında 1.200 metreküpe, 2040 yılında 1.116 metreküpe, 2050 yılında ise 1.069 metreküp seviyelerine düşeceği öngörülüyor. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay, Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı, su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini aşmış durumda.
Bu nedenle günlük alışkanlıklarımızda yapacağımız küçük değişiklikler, hem kendi su ayak izimizi küçültmek hem de geleceğin su güvenliğine katkı sağlamak açısından büyük önem taşıyor. Öncelikle bilinçli tüketim alışkanlıkları edinmek gerekiyor. Gereksiz alışverişten kaçınmak, gerçekten ihtiyacımız olanı almak ve özellikle tekstilde “az ama kaliteli” yaklaşımını benimsemek, üretimde harcanan su miktarını ciddi şekilde azaltıyor.
Küçük değişiklikler büyük sonuçlar doğurabilir
Beslenme alışkanlıklarımız da su tüketiminde kritik bir rol oynuyor. Et ve süt ürünleri, en yüksek su ayak izine sahip gıdalar arasında yer alıyor. Bu nedenle haftada birkaç öğünü bitkisel gıdalarla değiştirmek bile kayda değer bir tasarruf sağlıyor. Aynı şekilde, yerel ve mevsiminde üretilen ürünleri tercih etmek, hem daha az su tüketimine sebep olmayı hem de daha düşük karbon ayak izine sahip olmayı sağlıyor.
Tekstil tüketiminde de dikkatli davranmak gerekiyor. Ortalama bir tişörtün üretimi için harcanan su miktarını düşündüğümüzde, hızlı modadan uzak durmak ve dayanıklı kıyafetlere yönelmek önemli bir fark yaratıyor. Bunun yanı sıra kağıt, tekstil ve elektronik ürünlerde geri dönüşümü ve yeniden kullanımı tercih etmek, yeni üretim süreçlerinde harcanacak binlerce litre suyun önüne geçerek kaynakların korunmasına yardımcı oluyor.
Özetle; su ayak izi, yalnızca kullandığımız musluk suyuyla sınırlı değil! Giydiğimiz kıyafetten içtiğimiz kahveye kadar neredeyse her ürünün ardında görünmeyen devasa bir su tüketimi bulunuyor. Dünya genelinde milyarlarca insan kuraklık tehdidiyle karşı karşıya ve Türkiye de giderek artan şekilde su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Bu tabloyu değiştirmek için bireysel alışkanlıklarımızda değişiklikler yapmak büyük önem taşıyor. Daha az ve bilinçli tüketmek, bitkisel ağırlıklı beslenmek, mevsiminde ve yerel ürünleri tercih etmek, hızlı modadan uzak durmak ve geri dönüşüm kültürünü benimsemek, geleceğin su güvenliğine katkı sağlamanın en etkili yolları arasında yer alıyor.