Şehir yaşamı hepimizi hem bedenen hem zihnen yorabiliyor. Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun trafik, kalabalık, sürekli bir yere yetişme telaşı, ekran karşısında geçen saatler bizi kendimizden, çevremizden ve doğadan soyutluyor. Bu yoğun tempo yalnızca bedenimizi değil, zihnimizi de tüketiyor; oysa doğayla temas edebilmek, onunla uyumlu yaşamak bizi daha iyi hissettiriyor. Bu iyi his, bilimsel olarak da kabul ediliyor. Son yıllarda yapılan nörobilim ve psikoloji araştırmaları sürdürülebilir bir yaşam tarzının zihin sağlığımızı da olumlu etkilediğini, psikolojik iyilik halini artırdığını ortaya koyuyor. Bu iyi his, sadece psikolojik bir etkiden ibaret değil, bilime dayanıyor. Gelin birlikte bu yazıda, sürdürülebilir yaşamın zihnimizi nasıl iyileştirdiğine birlikte göz atalım.
Rahatlamak için doğa resmi bile yeterli oluyor
Doğayla temas etmek yalnızca ruhsal bir rahatlama yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda zihinsel işlevleri de etkiliyor. 2023 yılında
Frontiers in Human Neuroscience dergisinde yayımlanan bir çalışmada, 30 dakikalık doğa yürüyüşünün hem olumlu duyguları artırdığı hem de dikkat ve çalışma belleği performansında kayda değer bir artışa neden olduğu ortaya kondu. Yine aynı dergide 2025 yılında yayımlanan başka bir
araştırmada ise katılımcılara doğa ya da şehir fotoğrafları gösterilirken beyin aktiviteleri EEG (Elektroensefalografi) ile ölçüldü. Sonuçlara bakıldığında, doğa fotoğrafları gösterilen katılımcıların beyinlerinin daha az yorulduğu ve daha çok zihinsel rahatlama belirtileri gösterdiği keşfedildi. Bu çalışmanın sonucunda doğayla bir görsel üzerinden dahi olsa bir bağ kurmanın insan zihnini yorucu düşüncelerden uzaklaştırarak daha huzurlu ve dinlendirici bir deneyim sunduğu ispatlandı.
Utah Üniversitesi’nde yapılan ve 2024’te
Science Daily’de yayımlanan bir araştırmaya göre, sadece 40 dakikalık bir doğa yürüyüşü, beynin dikkatle ilgili bölgelerinde olumlu etkiler yaratıyor. Beyin dalgaları incelendiğinde, doğa yürüyüşü yapanların dikkatlerini toplama kapasitelerinin arttığı gözlemlendi. Şehir içinde 40 dakikalık yürüyüş yapan katılımcılarda aynı zihinsel etki gözlemlenemedi.
Minimalist yaşam hem gezegenimize hem ruhumuza faydalı
Fazlalıklardan arınmak, sadeleşmek de ruhumuzun rahatlamasına yardımcı oluyor. Bu aynı zamanda daha az tüketmek, daha sade yaşamak; doğaya daha az atık, daha az kaynak kullanımı ve daha düşük karbon ayak izi yani sürdürülebilir yaşam anlamına geliyor. Fazla eşyalar ve dijital karmaşanın gözümüzü ve zihnimizi yorduğu, 2024 yılında
Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayla da ortaya kondu. Araştırma, görsel kalabalığın beynimizdeki bilgi akışını yavaşlattığını ispatladı. Araştırmada, beynin görsel korteksinde bilgilerin nasıl aktarıldığı incelendi ve fazlalıklar arttıkça sinyallerin iletiminde gecikme olduğu gözlemlendi.
Siz de sadeleşmek için küçük bir adım atın. Evinizde uzun süredir kullanmadığınız üç eşyayı seçip bu eşyalarla vedalaşın. Evdeki bir alanı sadeleştirin. Örneğin çalışma masanız ya da içine elinize geçen her şeyi düzenlemeden attığınız çekmecenizi… Sadeleşmek sadece fiziksel yaşam alanımızla sınırlı değil, dijital alanımızda da sadeleşmek adına adımlar atabiliriz. Örneğin;cep telefonunuzun ana ekranını düzenleyip, kullanmadığınız uygulamaları silin. Hatta bu sadeleşme yaklaşımını alışveriş alışkanlıklarınıza da taşıyın. Kendinize bir söz verip bir hafta boyunca ekmek, su, sebze gibi temel ihtiyaçlarınız hariç hiçbir şey satın almayın.
Şehrin kalbinde toprakla temas edin
Günümüzde özellikle büyük şehirlerde yeşil alanlar hızla daralıyor, oysa toprağa temas bile rahatlamaya yardımcı oluyor. Bu nedenle balkonda saksıda domates gibi küçük ekinler yetiştirmek, küçük bir bahçe yaratmak terapi görevi görüyor. Kore’de bulunan
Kyung Hee Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma toprağın içinde doğal olarak bulunan bazı yararlı bakterilerin stresi azalttığını, beyin dalgalarında rahatlama sağladığını ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ortaya koydu. Üstelik bu etkiler, balkonunuzda ufak saksıların içindeki toprakla bile hissedilebiliyor. Eliniz toprağa değdiğinde, bedeniniz ve zihniniz bir tür “topraklanma” yaşıyor, gerginlik azalıyor.
İngiltere'de faaliyet gösteren THRIVE adlı sivil toplum kuruluşunun yaptığı bir çalışmada, şehirde düzenlenen bahçe işleri atölyelerine katılanların %80'i "ruh hallerinin iyileştiğini", %93'ü ise "özgüven ve motivasyonlarının arttığını" belirtmiş. Kuruluşun açıklamasına göre bu olumlu etkiler sadece tek başına toprakla çalışmakla değil; başarma hissi, doğayla bağ kurma fırsatı ve paylaşılan deneyimin yarattığı toplumsal atmosferle birleştiğinde daha güçlü hale geliyor. Kısacası küçük bir saksı, balkon ya da apartman bahçesinde bile toprakla temas etmek içsel dünyamızı iyileştiriyor.
Sürdürülebilir yaşam tarzı sadece doğayla etkileşimle sınırlı kalmıyor, tercihlerimizi de etkiliyor. Örneğin alışverişlerimizde bez torba kullanmak, yerel üreticileri desteklemek, adil ticaret ürünlerini satın almak, yeniden kullanmak topluma, çevreye, dünyaya faydalı olma hissini artırdığı için bizi daha iyi hissettiriyor. Kısacası sürdürülebilirlik çevreyi korumanın ötesinde iyileştirici bir güce sahip. Kendimize ve yaşadığımız gezegene daha şefkatli davrandıkça, zihinsel yüklerimiz azalıyor, dünyayla bağımız güçleniyor.
Özetle; sürdürülebilir yaşam, yalnızca gezegenimizi korumakla kalmıyor; zihinsel sağlığımıza da katkıda bulunuyor. Doğayla temas etmek, fazlalıklardan arınmak, toprağa dokunmak ve bilinçli tüketim alışkanlıkları edinmek; stres seviyemizi düşürüyor, dikkat ve odaklanmamızı artırıyor, ruh halimizi iyileştiriyor.