COP30, Küresel İklim Eyleminin Yönünü Yeniden Belirledi

COP30, Küresel İklim Eyleminin Yönünü Yeniden Belirledi

COP30, Küresel İklim Eyleminin Yönünü Yeniden Belirledi

Yıllık Taraflar Konferansı (COP) toplantıları, küresel iklim politikalarının şekillendiği ve ülkelerin ortak iklim eylemindeki ilerlemesinin değerlendirildiği en kritik karar platformu.
 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki yıllık Taraflar Konferansı (COP) toplantıları, küresel iklim politikalarının şekillendiği ve ülkelerin ortak iklim eylemindeki ilerlemesinin değerlendirildiği en kritik karar platformu. Bu yıl Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30’da (30. Taraflar Konferansı) iklim değişikliğiyle mücadelede gelinen nokta, yeni Ulusal Katkı Beyanları, iklim finansmanı, ormansızlaşmanın durdurulması gibi konular ele alındı. COP30, Amazon bölgesinin merkezinde gerçekleşmesi nedeniyle biyolojik çeşitlilik kaybı ve yerli halkların hakları konuları da gündemin üst sıralarında yer aldı.

COP Başkanlığı, bu yılı bir “uygulama COP’u” olarak tanımladı ve Paris Anlaşması hedeflerini sahadaki somut eylemlere dönüştürme gerekliliğinin altını çizdi. Ancak, COP30 çıktıları hem ilerleme hem de eksikliklerin bir arada görüldüğü karmaşık bir tablo da sundu. Uyum ve adil geçiş konularında önemli adımlar atılırken, fosil yakıtlardan çıkış konusunda bağlayıcı bir karar alınamaması dikkat çekti.

COP30’un resmi sonuçları, “Belém Paketi” adı altında oy birliğiyle kabul edilen 29 karardan oluşuyor. Bu paket, iklim eylemini insanların günlük yaşamına daha doğrudan dokunan bir çerçeveye taşımayı hedefleyen güçlü bir uygulama vizyonu ortaya koyuyor. Paketin en önemli unsuru, iklim uyumuna ayrılan finansmanın 2035’e kadar üç kat artırılması taahhüdü… Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin, kırılgan ekonomileri destekleyecek daha güçlü bir finansman mekanizması oluşturması gerektiği vurgulanıyor.

Zirvenin öne çıkan kararlarından bir diğeri ise iklim eyleminin merkezine insanı ve eşitliği koyan Adil Geçiş Mekanizması’nın onaylanması. Mekanizma; iş gücü, topluluklar ve kırılgan grupların dönüşüm sürecinde desteklenmesini, teknik kapasitenin güçlendirilmesini ve ülkeler arası bilgi paylaşımını hedefliyor. Bu yaklaşım, karbon yoğun sektörlerden çıkışın yalnızca çevresel değil aynı zamanda sosyal boyutlarıyla da ele alınması gerektiğine işaret ediyor.

Ayrıca COP katılımcısı ülkeler, Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı’nın güncellenmiş versiyonunu da kabul etti, cinsiyete duyarlı bütçeleme ve iklim karar alma süreçlerinde kadın liderliğinin güçlendirilmesi taahhüdünde bulundu. Yerli topluluklar ve kırsal bölgelerde yaşayan kadınların iklim eylemindeki rolünün desteklenmesi de bu planın öne çıkan başlıkları arasında yer alıyor.

COP30, doğa temelli çözümlerin küresel iklim politikasındaki ağırlığını belirgin şekilde artırdı. Tropikal Ormanlar Sonsuza Dek Fonu’nun (TFFF) duyurulması, tropikal orman ülkelerine mevcut ormanlarının doğrulanmış korunması karşılığında uzun vadeli ve sonuç odaklı finansman sağlayan ilk mekanizma olarak öne çıktı. 63 ülkenin katkısıyla 6,7 milyar doların üzerinde kaynak ayrılması, bu alan için kalıcı bir sermaye oluştuğuna işaret ediyor.

Eş zamanlı olarak açıklanan diğer doğa temelli girişimler; orman koruma koalisyonlarına verilen desteğin güçlendirilmesini, ekosistemlerin korunmasını, yasal arazi mülkiyeti çerçevelerinin iyileştirilmesini ve yerli toplulukların kalkınma süreçlerindeki liderliğinin artırılmasını kapsıyor.

Bu bağlamda biyoçeşitlilik açısından pozitif iklim çözümlerini ölçeklendirmek amacıyla büyük hacimli agroekoloji ve restorasyon programları da devreye alındı. Mavi ekonomi tarafında ise 17 ülke, okyanus-iklim ilişkisini ulusal katkı beyanlarına entegre etme taahhüdüyle Mavi NDC Mücadelesi’ne katıldı. Beş Okyanus Atılımı, deniz koruma, yenilenebilir okyanus enerjisi, su ürünleri, nakliye ve turizm alanlarını Rio Sözleşmesi hedefleriyle hizalayan bir “Çözümleri Hızlandırma Planı” açıkladı. Tek Okyanus Ortaklığı ise 2030’a kadar 20 milyar dolar finansman yaratmayı ve 20 milyon mavi istihdam oluşturmayı hedefleyerek okyanus eşitliğini iklim direncinin merkezine yerleştirmeyi amaçladı.

Bu bütünsel yaklaşım, tropikal ormanlardan kıyı ekosistemlerine ve açık denizlere kadar doğanın korunması ve onarılmasının artık küresel iklim uygulamalarının ayrılmaz bir unsuru olarak görüldüğünü teyit ediyor.

COP30’un hemen ardından alınan kararla, 2026 Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nin (COP31) Türkiye’de düzenlenmesi kesinleşti. Ana zirve Antalya’da gerçekleştirilecek; süreç Avustralya’nın başkanlığıyla ilerlerken Türkiye ev sahipliği ve organizasyon sorumluluğunu üstlenecek. Uzmanlar, Türkiye’nin farklı tarafları aynı masa etrafında buluşturma kapasitesinin özellikle iklim finansmanı gibi kronik başlıklarda arabuluculuk rolünü güçlendireceğini belirtiyor. Akademik değerlendirmelerde ise son yıllarda gelişme kaydeden iklim politikalarının, COP31 ev sahipliğiyle birlikte Türkiye’ye daha kapsayıcı, yönlendirici ve uluslararası ölçekte görünür bir müzakere rolü kazandıracağı vurgulanıyor.

Özetle; COP30, uyum, adil geçiş ve doğa temelli çözümler gibi alanlarda ilerleme sağlasa da fosil yakıtlardan çıkışa yönelik ortak ve bağlayıcı bir karar alınamadı. Belem Paketi, iklim eylemini daha kapsayıcı bir çerçeveye taşımayı amaçlıyor. Ancak bunun somut sonuç üretip üretmeyeceği ülkelerin uygulama kararlılığına bağlı olacak. COP31’in Türkiye’de düzenlenecek olması ise bu geçiş döneminde iş birliğini güçlendirmek için önemli bir fırsat yaratıyor.

​​​Önümüzdeki dönem, COP30’da ortaya konan çerçevenin sahada ne ölçüde uygulanacağını gösterecek. COP30’dan COP31’e uzanan süreç ise bu uygulama iradesinin güçlendirilmesi ve ortak etkinin kalıcı hale getirilmesi açısından belirleyici olacak.