Dünya üzerindeki yaşam, adeta görünmez ipliklerle birbirine bağlı ve hassas dengeler üzerine kuruludur. Ormanlardan okyanuslara, çöllerden kutuplara kadar her ekosistem, farklı canlı türlerinin bir arada var olmasıyla ayakta kalır. Bu zenginliğe biyoçeşitlilik adı verilir. Biyoçeşitlilik; hayvanlardan bitkilere, mantarlardan bakterilere kadar doğayı oluşturan tüm canlıların çeşitliliğini kapsar. Nefes aldığımız havanın temiz kalması, içtiğimiz suyun ulaşılabilir olması, toprağın verimliliğini sürdürmesi ve bitkilerin tozlaşarak gıda üretimini mümkün kılması biyoçeşitlilik sayesinde gerçekleşir. Biyoçeşitlilik, tüm bunların yanı sıra iklim değişikliğinin etkilerini azaltır, doğa olaylarının yıkıcı etkilerine karşı doğal bir kalkan görevi görür.
Günümüzde hızlı kentleşme, artan kirlilik, aşırı tüketim ve küresel ısınma biyoçeşitlilik dengesini tehdit ediyor. Canlı türleri kaybolurken yalnızca doğanın çeşitliliğini değil yaşam kaynaklarımızı da kaybediyoruz. Arıların azalması soframıza gelen gıdayı, mercanların yok olması balıkçılığı, tropikal ormanların tahribi ise küresel iklim dengesini doğrudan etkiliyor. Bu nedenle biyoçeşitliliği korumak dünyamızın ve insanlığın geleceğini güvence altına almak anlamına geliyor.
Günümüzde biyoçeşitliliği tehdit eden birçok unsur bulunuyor. Örneğin; ormanların kesilmesi ve şehirlerin büyümesiyle canlılar yaşam alanlarını kaybediyor. Tarımda kullanılan ilaç ve gübreler nehirleri, denizleri kirletiyor; hava kirliliği kilometrelerce uzağa taşınabiliyor. Aşırı tüketim ve nüfus artışı su, gıda ve enerji gibi kaynakların hızla tükenmesine neden oluyor. İstilacı türler ise, insanlar tarafından bilerek ya da bilmeyerek farklı bölgelere taşınan canlılar, farklı bölgelerdeki yerli türleri yok edebiliyor. İklim değişikliğiyle birlikte sıcaklıkların yükselmesi, deniz seviyelerinin artması ve olağan dışı hava olaylarının çoğalması ekosistemlerin dengesini bozuyor. Tüm bunların sonucu olarak türler çok daha hızlı bir şekilde yok oluyor ve yaşamın dengesi her geçen gün zayıflıyor.
Biyoçeşitliliğin korunması denildiğinde akla ilk arılar geliyor. Dünya gıda üretiminin üçte biri arıların gerçekleştirdiği tozlaşmaya dayanıyor. Çiçeklerin polenlerini toplayıp yayan arılar; elma, domates ve kahve gibi yüzlerce ürünün yetişmesini mümkün kılıyor. Ancak son yıllarda arı popülasyonlarında ciddi azalmalar yaşanıyor. ABD’de yapılan araştırmalar, 2006'dan bu yana her yıl bal arısı kolonilerinin yaklaşık %30'unu kaybettiğini ve toplam yıllık kayıpların %40'a kadar ulaştığını gösteriyor. Bu düşüşün temel nedenleri arasında tarım ilaçlarının yoğun kullanımı, habitat kaybı ve iklim değişikliği yer alıyor. Arıların azalması sadece bal değil onlarca ürünün üretimini de doğrudan tehdit ediyor.
Okyanuslar, milyonlarca tür için vazgeçilmez bir yuva. Bu türlerden biri olan mercanlar yalnızca renkli su altı canlıları değil, aynı zamanda binlerce tür için barınak ve kıyı bölgeleri için doğal bir dalga kıran işlevi görüyor. Ancak son 30 yılda dünya mercan resiflerinin yaklaşık yarısı kayboldu; yalnızca son 10 yılda canlı mercan örtüsünde %14'lük bir düşüş gözlemlendi.
Ayrıca denizlerdeki balık stoklarının neredeyse %90’ı ya tamamen tüketilmiş ya da sınırda kullanılıyor. Sürdürülebilir olmayan avlanma oranı ise %35’in üzerinde. Planktonlardan deniz memelilerine kadar uzanan bu zincirde büyük kayıplar yaşanmaya devam ediyor.
Amazon, Kongo Havzası ve Endonezya’da bulunan tropikal ormanlar milyonlarca bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. Dünya üzerindeki kara omurgalı türlerinin %62’si tropikal ormanlarda yaşıyor. Ancak tarım için arazi açma, palm yağı ve soya üretimi, yasadışı ağaç kesimi ve madencilik faaliyetleri bu alanları hızla yok ediyor. 1960'lardan bu yana Amazon Ormanları’nın yaklaşık %20’si kaybedildi; her yıl yüz binlerce hektar tropikal orman tahrip ediliyor. Bu kayıp yalnızca ağaçlarla sınırlı değil. Orangutan, kaplan, jaguar gibi simgesel türler yaşam alanlarının daralması nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin; Borneo orangutanlarının nüfusu son 60 yılda %50’den fazla azaldı. Günümüzde doğada sadece 400 Sumatra kaplanı kaldı ve türleri “kritik tehlike altında” kategorisinde.
Özetle; biyoçeşitlilik yaşamın devamı için vazgeçilmez bir sistem. Arıların kaybı soframızı, mercanların yok olması balıkçılığı, tropikal ormanların tahribi iklimi doğrudan etkiliyor. Her tür, her ekosistem bir zincirin parçası ve bu zincirin kopması insanlığın geleceğini de tehdit ediyor. Biyoçeşitliliği korumak; gezegenin dengesini, toplumların refahını ve gelecek nesillerin yaşam hakkını güvence altına almak anlamına geliyor.