Günümüzün birbirine daha da bağlı dünyasında, insanları yalnızca ulusal kimlikleriyle sınırlı görmenin ötesine geçen yeni bir anlayış yükseliyor: küresel vatandaşlık. Küresel vatandaşlık, bireyin kendisini yalnızca yaşadığı ülkenin değil, tüm dünyanın bir parçası olarak görmesi ve bu sorumluluk bilinciyle hareket etmesi anlamına geliyor. Artık insanlar, yalnızca kendi toplumlarına karşı değil, dünyanın dört bir yanındaki bireylere, çevreye ve gelecek nesillere karşı da bir sorumluluk taşıdıklarının bilincinde olmaya çağrılıyor.
Küresel vatandaşlık bilinci temelde insan haklarına saygı, kültürler arası anlayış, sosyal adalet, çevresel sürdürülebilirlik, barış ve diyaloga açıklık gibi bir dizi kavramı kapsıyor. Bir birey, küresel ölçekte yaşanan insani krizlere veya iklim değişikliği kaynaklı sorunlara kayıtsız kalmadığında, yardım kampanyalarına destek verdiğinde, uluslararası hukukun korunmasına sahip çıktığında ve farklı kültürleri öğrenmeye, onlarla empati kurmaya gönüllü olduğunda aslında küresel vatandaşlık bilincini pratiğe dökmüş oluyor.
UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) küresel vatandaşlık eğitimi raporlarında da bireylerin yalnızca bilgi sahibi olmalarının yeterli olmadığından; aynı zamanda empati kurmalarının, insanlığı ilgilendiren küresel sorunlara aktif katılım göstermelerinin ve bu sorunların çözümüne katkı sağlamalarının öneminden bahsediliyor. İnsan haklarına saygı, çeşitliliği kucaklama, iklim değişikliğiyle mücadele ve barış içinde bir dünya inşa etme arzusu, küresel vatandaşlığın temel taşlarını oluşturuyor.
DÜNYA GENELİNDE KÜRESEL VATANDAŞLIK BİLİNCİ NE DURUMDA?
Dünya Değerler Araştırması’nın (World Values Survey, 2017-2022) verilerine göre, kendisini “öncelikle dünya vatandaşı” olarak tanımlayanların oranı ülkeden ülkeye %20 ila %70 arasında değişiyor. Örneğin, Avrupa ülkelerinde bu oran %60’lara ulaşırken, bazı Asya ve Afrika ülkelerinde %30’un altında kalabiliyor. Kendisini küresel vatandaş kimliğiyle özdeşleştirenlerin oranı bölgelere göre şöyle değişiyor: Batı Avrupa %62, Latin Amerika %58, Kuzey Amerika %54, Doğu Asya %40, Ortadoğu ve Afrika %28. Bu veriler, küresel vatandaşlık bilincinin yaygınlaşmasına rağmen hala ciddi bölgesel ve kültürel farklılıklar olduğunu gösteriyor.
Bakıldığında Avrupa ve Latin Amerika gibi bölgelerde küresel vatandaşlık bilinci daha yüksekken, Ortadoğu ve Afrika bölgelerinde bu oran oldukça düşük kalıyor. Bu, küresel vatandaşlık bilincinin eğitim ve sosyal gelişmişlik düzeyleriyle yakından ilişkili olduğunu gösteriyor.
EN BÜYÜK GÖREV, EĞİTİM KURUMLARINA DÜŞÜYOR
Küresel vatandaşlık bilincinin gelişiminde farklı aktörler önemli roller üstleniyor. En büyük görev ise eğitim kurumlarına düşüyor. Özellikle Kanada, Finlandiya ve Güney Kore gibi ülkelerde küresel vatandaşlık, okul müfredatlarının önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Bununla birlikte, UNESCO, UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) ve UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) gibi uluslararası kuruluşlar da bu bilincin yaygınlaşması için geniş çaplı programlar yürütüyor.
Diğer taraftan medya ve sosyal medya platformları, dünyanın dört bir yanındaki insanları birbirine yakınlaştırarak, farklı kültürlerin ve sorunların daha görünür hale gelmesini sağlıyor. Sivil toplum örgütleri ise insan hakları, iklim değişikliği, sosyal adalet gibi konularda yürüttükleri kampanyalarla bireylerin küresel meselelere olan duyarlılıklarını artırıyor. Küresel şirketler de sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projeleriyle bu sürece katkı sunmaya çalışıyor. Yine küresel çapta gerçekleşen iklim zirvelerinde, çevresel farkındalığı artırmak için önemli çalışmalar yürütülüyor. “World’s Largest Lesson” gibi girişimler, gençleri erken yaşlardan itibaren küresel sorunlarla ilgili bilinçlendirmeyi hedeflerken Earth Hour gibi etkinlikler, küresel vatandaşlığın günlük yaşamda nasıl somut adımlarla desteklenebileceğini gösteriyor.
Özellikle eğitim tarafında bu bilinci artırmak amacıyla dünya genelinde birçok adım atılıyor. UNESCO’nun Küresel Vatandaşlık Eğitimi İnisiyatifi, eğitim sisteminin her seviyesine küresel konuların entegre edilmesini hedefliyor. Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde belirlediği, 2030 yılına kadar tüm öğrenenlerin sürdürülebilir kalkınmayı teşvik eden bilgi ve becerileri edinmelerini sağlamaya yönelik 4.7 numaralı hedefinin bileşenlerinden birini küresel vatandaşlık farkındalığı oluşturuyor. Bu hedef kapsamında tüm bireylerin insan hakları, barış kültürü ve küresel vatandaşlık bilinciyle eğitilmesi öngörülüyor.
Bu hedef doğrultusunda hayata geçirilen girişimler ise umut vadedici. 2024 yılında Güney Kore’nin desteğiyle kurulan UNESCO Küresel Vatandaşlık Eğitimi Ödülü, türünün ilk örneği olurken GCED (Küresel Vatandaşlık Eğitimi) alanındaki projelerin ve girişimlerin dünya çapında görünürlüğünü ve tanınmasını teşvik etmek için olağanüstü bir küresel platform sağlıyor. Bir diğer önemli girişim ise FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonu) ile aşırı yoksulluğu sona erdirmeyi misyon edinmiş dünyanın önde gelen uluslararası savunuculuk kuruluşu Global Citizen’ın birlikte kurduğu ve bu yıl Nisan ayı sonunda düzenlenen New York’taki Global Citizen NOW zirvesinde duyurduğu FIFA Küresel Vatandaşlık Eğitim Fonu. Fonla 100 milyon dolar toplanılması hedefleniyor ve sağlanan gelirin; 200’den fazla ülkede yürütülen taban düzeyindeki programlara ve FIFA ile UNESCO öncülüğündeki FIFA Okullar İçin Futbol (F4S) programına tahsis edilmesi planlanıyor.
Günümüzde küresel vatandaşlık bilinci, yalnızca bireylerin kimlik algısını dönüştürmekle kalmıyor, tüm insanlığın birlikte ve gelecek nesillerle dayanışma içinde hareket etmesini de zorunlu kılıyor. Eğitim kurumları, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum ve özel sektör işbirliğiyle yürütülen girişimler, bu bilinci pekiştirmede kritik rol oynuyor. Gerek öğretim programlarında yer alan içerikler gerekse küresel kampanyalar ve dayanışma projeleriyle, her adımda insanlığın ortak geleceğini korumaya yönelik kolektif bir seferberlik gerekiyor. Sonuç olarak, küresel vatandaşlık eğitiminin yaygınlaşması hem bireylerin hem de toplumların karşılaştığı küresel sorunlara sürdürülebilir çözümler geliştirmede önemli adımlardan birini oluşturuyor.