21. yüzyılda “mimarlık ve iyi olma hâli” artık soyut bir tartışma değil, somut verilerle takip edilen bir araştırma alanı. Biyofilik tasarım, kapsayıcı mekânlar ve ev içindeki teknolojinin rolü gibi başlıklar, refah kavramını yeniden tanımlıyor. Bu resmin önemli parçalarından biri de ışık ve havalandırmanın iç mekân konforu üzerindeki etkisi. Living Places Copenhagen tam da bu noktada devreye giriyor. Kopenhag’da, bu amaçla inşa edilmiş küçük bir mahallede yer alan araştırma projesi, tasarımın günlük konforu nasıl şekillendirdiğini ölçmeye çalışıyor.

2023’te bir pencere üreticisinin girişimiyle başlayan proje, Jernbanebyen bölgesinde uzun, dar bir arsada konumlanan iki örnek konut ve dört yarı açık pavilyondan oluşuyor. Ahşap mimariyle inşa edilen iki ev, sürdürülebilirlik ilkeleriyle tasarlanmış; biri masif ahşap ve doğal havalandırma, diğeri ise CLT ve hibrit (doğal/mekanik) havalandırma sistemiyle çalışıyor. Her ikisinde de kullanıcıya güneşlikleri ve pencereleri kontrol etme imkânı veren akıllı sistemler bulunuyor. İçeride açık renk ahşap kaplamalar, yüksek tavanlar, sade detaylar ve kuzeyin yalın estetiği hâkim. Dışarıda, ahşap bir platformla birbirine bağlanan yapılar, sebze bahçesini de içeren küçük bir yerleşim hissi yaratıyor; konuklar bu bahçeden ürün toplayıp yemeklerinde kullanabiliyor.

Projenin yöntemi, konukları birkaç gün bu evlerde ağırlamak üzerine. Farklı dönemlerde gerçekleştirilen konaklamalarda, gün ışığı ve havalandırma ayarları değiştikçe kullanıcılar konfor seviyelerini not ediyor, anketler dolduruyor ve tüm geri bildirimler ölçülebilir verilere dönüştürülüyor. Kullanılan metodoloji, konut memnuniyeti, konfor ve eve bağlılık ilişkisini inceleyen bilimsel bir çalışmaya dayanıyor.

Bir yılı aşkın süren deneylerin ardından elde edilen sonuçlar oldukça net. İç mekân iklimi ile insanın iyilik hâli arasında güçlü bir bağ tespit ediliyor. Özellikle gün ışığı, ısı, hava kalitesi, akustik ve doğayla kurulan görsel temas öne çıkan unsurlar. 2024 yazında 12 farklı ülkeden yaklaşık 100 mimar, girişimci, tasarımcı ve gazeteci projeye konuk oluyor. Katılımcıların yüzde 83’ü daha fazla doğal ışık alan odalarda vakit geçirmeyi tercih ettiğini, yüzde 90’ı gölgeleme sistemlerini ayarlamayı kolay bulduğunu, yüzde 85’i ise evlerin işlevsel ihtiyaçlarına uyum sağladığını belirtiyor.
Çevresel etki açısından da tablo çarpıcı. Her bir konutun yıllık emisyon değeri 3,85 kg CO₂ eşdeğeri/m² olarak ölçülüyor ve bu sonuç bağımsız bir kurum tarafından doğrulanıyor. Proje ekibi, insanların zamanının yaklaşık yüzde 90’ını iç mekânlarda geçirdiğini hatırlatarak, yapı tasarımının fiziksel ve zihinsel sağlık üzerindeki etkisinin göz ardı edilemeyeceğini vurguluyor. Yaşam alanları, yalnızca “daha az zararlı” olmakla kalmayıp, doğru tasarım kararlarıyla kullanıcıların sağlığını aktif olarak destekleyebilecek ortamlar hâline gelebilir.
Görseller:
1-Kapak: Image credit: Adam Mork
2- Image credit: Adam Mork
3- Image credit: Adam Mork
4- Image credit: Adam Mork